Anksiyete; kaygı, sıkıntı, endişe ve bunaltı gibi durumları tanımlayan genel bir kavramdır. Psikanalitik kurama göre organik olmayan tüm ruhsal hastalıkların temelinde anksiyete yatar. Egonun anksiyeteyi kontrol edebilmek için kullandığı savunma mekanizmaları ise patolojiyi belirler. Anksiyete belli bir durum ya da objeye yatırılıp yer değiştirmişse “fobi”, belli bir fizyolojik sistem üzerinde etkili ise “somatizasyon”, bir organın işlevselliğini geçici bir süre ortadan kaldırmışsa “konversiyon”, bir hareketi gereksiz tekrarlama, ya da saçma düşüncelere engel olamama şeklindeyse “obsesyon ve kompulsiyonlar” ortaya çıkarır. Anksiyetenin kaynağı ise bilinçaltında yatan ve kişinin bilinçli olarak farkında olmadığı çatışmalarda yer almaktadır. Psikanalitik literatürde 7 tip anksiyeteden bahsedilir. Bunlar; dürtüsel anksiyete, ayrılık anksiyetesi, kastrasyon anksiyetesi, süperego anksiyetesi, fragmantasyon anksiyetesi, varoluşsal anksiyete ve komorbid anksiyetedir.
1-Dürtüsel Anksiyete: Başta cinsellik ve saldırganlık olmak üzere dürtülerimiz doğrudan ya da dolaylı olarak tatmin yolu bulamadığında ruhsal yapımızda baskıya neden olur. Bu baskı, kaynağı bilinmeyen kaygılar şeklinde kendini gösterir. Örneğin yoğun cinsel dürtüleri olan bir birey, bu dürtülerine tatmin yolu bulamadığında içsel çatışma yaşar. Bir takım toplumsal kurallar, dini ve ahlaki ilkeler gereği bilinçdışı sistemler tarafından bastırılan bu dürtüler kişinin farkındalığından uzak olduğu için çatışmanın yarattığı kaygının kaynağı bilinmez. Kişi, bu dürtülerinin farkına varıp uygun bir şekilde kanalize etme imkanı bulduğunda anksiyete azalır.
2-Ayrılık Anksiyetesi: Sevilen bir nesne, kişi ya da durumun kaybı karşısında yaşanan anksiyete durumudur. Depresyon şikayeti ile terapiye yönlendirilen danışan A, birkaç ay önce yaşadığı şehirden taşınarak başka bir şehre yerleşmişti. Yeni taşındığı şehirle birlikte hayatındaki pek çok şeyden (arkadaşları, işi, alışveriş yaptığı yerler vb.) ayrılmak zorunda kalmıştı. Bu durum danışan A’ nın yaşadığı ayrılık anksiyetesinin depresyona dönüşmesinin tipik bir örneğiydi. Sevgiliden ayrılmak, askerlik ve öğrencilik için başka bir şehre taşınmak, sevilen birinin kaybı, hatta bazen kişinin kullandığı arabasını değiştirmesi bile ayrılık anksiyetesine neden olabilir.
3-Kastrasyon Anksiyetesi: Kişinin elde ettiği bir haz kaynağı karşısında cezalandırılacağı beklentisidir. Kültürümüzdeki “çok güldük başımıza bir şey gelmesin” inancının kökeninde kastrasyon anksiyetesi yatar. Bu kaygı çok yüksek olduğu zaman kişinin kendini baltalaması, bloke etmesi gibi durumlar ortaya çıkar. Danışan B, yaklaşık 6 aydır kalp krizi geçireceği veya bir hastalığa yakalanacağı gibi endişeler taşımaktaydı. Terapi süreci içerisindeki görüşmede 6 ay önce iş yerinde beklemediği bir terfi aldığı ortaya çıktı. Hipokondriyak şikayetlerinin arkasında bu terfiyi hazmedemeyen bir ruhsal yapısının olduğu ortaya çıktı.
4-Süperego Anksiyetesi: Üst benlik olarak da bilinen süperego, kişiliğin ebeveynlerden ve toplumdan öğrendiği ahlaki standartları, toplumsal değerleri, kanunları ve kuralları içselleştirdiği kısımdır. Bireyin dürtüleri, eğilimleri, istek ve beklentileri süperego ile çatıştığı zaman ortaya çıkan durum süperego anksiyetesidir. Ergenlik çağında olan ve mastürbasyon yapmanın günah olduğu inancıyla büyümüş bir bireyin her mastürbasyon yaptığında suçluluk duygusu hissetmesi süperego anksiyetesine dair bir örnek olarak verilebilir. Bir başka vakada ise danışan C, bir süredir panik atak nöbetleri geçirmekteydi. Yapılan detaylı görüşmede iş yerine yeni bir müdür atandığı ve bu müdürle çatışma içerisinde olduğu ortaya çıktı. Müdürüne karşı yoğun bir öfkesi vardı ancak işini kaybetme riskini göze alamadığı için bu öfkesini ifade etme imkanı bulamamıştı. Bu durum dürtüsel anksiyete ile süperego anksiyetesinin birlikte görüldüğü güzel bir örnektir.
5-Fragmantasyon Anksiyetesi: Bireyin aşırı stres verici bir durum karşısında yaşadığı dağılma durumuna fragmantasyon (parçalanma) anksiyetesi adı verilir. Danışan D’ ye doktorları tarafından kanser teşhisi konmuş, bir an önce tedaviye başlaması söylenmişti. Danışan D, tedavi süreci boyunca iki kitap yazdı ve bunları yayınlattı. Danışan D’ nin iki kitap birden yazması ruhunda yaşadığı parçalanmayı toparlayabilmek için geliştirdiği telafi edici bir stratejiydi. Ne var ki fragmantasyon anksiyetesi yaşayan bireyler bu tarz telafi edici stratejilere başvurdukları gibi kimi narsisistik patolojideki yapılar daha çok “eyleme vurma” adı verilen (uyuşturucu, kontrolsüz seks, tehlikeli sporlar) savunmalara yönelirler. Bireyin anksiyetesini yatıştırmak için başvurduğu telafi edici stratejiler ile eyleme vurma savunmaları arasındaki spektrum aynı zamanda bir sağlık göstergesidir.
6-Varoluşsal Anksiyete: Varoluşçu teoriler genel anksiyete bozuklukları için bir model geliştirmişlerdir. Bunlara göre ölümün çaresizliği ve kaçınılmazlığı karşısında hissedilen ve derinden yaşanan memnuniyetsizlik hissi sonucu anksiyete ortaya çıkar. Anksiyete hayatı anlamlandıran ve var olmanın bir aracı olarak veya hissetmenin bir aracı olarak kullanılmaktadır. Varlığın ve anlamın, derin boşluğuna veya anlamsızlığına karşı kişinin geliştirdiği bir cevaptır (Özakkaş, 2011). Danışan E, 18 yaşında lise son sınıf öğrencisiydi. Yaklaşık bir yıl önce hayatın anlamını, evreni ve inançları sorgulamaya başlamıştı. İnternet üzerinden bu konuya dair siteleri inceliyor, çeşitli sosyal medya gruplarını takip ediyordu. Bu araştırma ve sorgulamalar bir süre sonra dini inancından vaz geçerek deizme yönelmesine neden oldu. Ancak benimsediği bu yeni inanç sistemi varoluşsal kaygılarının daha da artmasına neden olmuştu. Ölümün bir son olduğu inancını benimsemiş, ancak bu durum ona iyi hissettirmemişti. Danışan E’ nin yaşadığı içsel çatışmalar varoluşsal anksiyete bağlamında değerlendirildi.
7-Komorbid Anksiyete: Yukarıdaki anksiyete türlerinden birden fazlasının görüldüğü durumlar komorbid anksiyete olarak değerlendirilir.
Mustafa GÖDEŞ
Klinik Psikolog