loader
Yükleniyor...

Ayrılık Acısının Kökeni: Terk Depresyonu

Ayrılık Acısının Kökeni: Terk DepresyonuAYRILIK ACISININ KÖKENİ TERK DEPRESYONU
Dünyaya merhaba diyen insan yavrusu, bir yaşının sonlarına doğru çeşitli zihinsel ve fiziksel becerileri önemli ölçüde kazanmaya başlamıştır. Bunların başında konuşma ve yürüme faaliyetleri gelir. Minimal düzeyde de olsa bu yetileri kazanan çocuk bağımsız hareket edebilen bir varlık olduğunu keşfedebilmenin büyük heyecanını yaşar. Bu heyecan o kadar keyif vericidir ki bunu sürdürebilmek için çeşitli eylemlerde bulunur. Örneğin bu eylemlerden bir tanesi anneden emekleyerek ve sonraki dönemlerde yürüyerek uzaklaşmaya çalışmasıdır. 1 yaşına kadar anneye bağımlı olan bebek, kendi başına yürüyebilmenin o derin hazzı ile anneden ayrılır, ancak bir taraftan da bu bağımsız hareket etmenin verdiği korku ve kaygıları yaşar. Bu korku ve kaygıyla anneden uzaklaşırken arada dönüp anneye bakar, annenin orada olup olmadığını, kendisine bakıp bakmadığın kontrol ederek duygusal yakıt ihtiyacını giderir (18. Ay).  Kimi zaman anneden birkaç metre ayrılan bebek, uzaklığa dayanamayarak koşarak geri annesine gelir. İhtiyacı olan duygusal yakıtı annesinden karşılayan, yani yakıt ikmali yapan bebek, tekrar harekete geçer. Çocuğun bu davranışı karşısında annenin takındığı tutum çok önemlidir.  Burada annenin yapması gereken çocuğun bağımsız hareket etmesine izin vermek, ancak bunu yaparken de her zaman çocuğun yanında olduğunu ona hissettirmektir. Kimi anneler çocuklarının kendilerinden ayrılıp bağımsız hareket etmelerine kendi ruhsal patolojileri nedeniyle izin vermezler. Bazıları çocuğa bir şey olur, düşer, takılır vb. düşüncelerle bunu yaparken, bazı annelerde çocuğun bağımsızlaşmasına bilinçdışı olarak tahammül edemediklerinden bunu yapabilirler.  Çünkü anne bir anlamda çocuğun “Tanrısıdır”. Gebeliğin ilk gününden 1 yaşına kadar her konuda kendisine bağlı olan bir varlığın bağımsız hareket ettiğini görmek ruhsal açıdan sağlıklı olmayan kimi annelere rahatsızlık verir. Dışarıdan bakıldığında bunun tam tersi bir görünüm sergilese de ruhunun derinliklerinde kendisinin bile farkında olmadığı bu rahatsızlık vardır.  Literatürde bununla ilgili örnek bir vaka bulunmaktadır.
 Danışan X, 30 lu yaşlarda yeni anne olmuş bir ev kadınıdır.  Yeni emeklemeye başlayan bebeği annesinden birkaç metre uzaklaştığında anne saklanmaktadır. Annesini göremeyen çocuk bir müddet sonra şiddetli bir şekilde ağlamaya başlamaktadır. Danışan X, çocuğunun bu çaresiz durumunu ve kendisine muhtaç olduğunu görmekten haz aldığını ve dakikalarca bunu izlediğini belirtmiştir.(Kaynak: Tahir Özakkaş, Bütüncül Psikoterapi Eğitim Deşifreleri)
 Böyle bir annenin çocuğunun nasıl bir zihinsel yazılım geliştireceği konusunda tahminlerde bulunmak çok güç olmasa gerek. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, bebeğin ilk defa anneden uzaklaşarak bağımsız bir eylem yapabilme girişimine verilen ad “kendilik aktivasyonu” dur. Bebeğin bu kendilik aktivasyonu anne tarafından desteklenir ve onaylanırsa ileriki yaşlarda kendi başına hareket edebilen, yalnız kararlar alabilen, girişimcilik yeteneği ve özgüveni yüksek, her yaptığı işte başkalarının onayına ihtiyaç duymayan sağlıklı bir birey yetişir. Ancak bu kendilik aktivasyonu anne tarafından izin verilmez ya da  çocuk emekleyerek, yürüyerek uzaklaştığında anneden ihtiyaç duyduğu duygusal yakıtı alamazsa Masterson’ un “TERK DEPRESYONU” diye adlandırdığı durumu yaşar. Yani bebek annesinin duygusal yakıt desteğini kesmesinin nedenini,  bağımsız hareket etmesinde görür. Bu durum, zihinsel yazılımda şöyle bir kodlama oluşturur: Kendilik aktivasyonumu gerçekleştirsem, terk edilirim. Bağımsız hareketleri anne tarafından desteklenmeyen bireyler ileriki yaşlarda pasif, çekingen, korkak, pısırık, bağımlı kişilik geliştirirler. Böyle bir ortamda yetiştirilen çocuk hayatı boyunca yaptığı her işte başkalarını görüş ve onayına ihtiyaç duyar. Bir lokantada yalnız başına yemek yemek, kimsenin fikrini almadan  mağazada gördüğü kazağı almak, tek başına çıkıp dolaşmak bu bireyler için ütopik eylemlerdir. Bu bireyler çok iyi okullarda okuyup çok iyi eğitimler alsalar da ileriki yaşamlarında önemli yerlere gelmeleri, büyük projelere imza atmaları zordur. Diğer taraftan anne babaları tarafından bağımsız hareketleri desteklenen çocuklar çok kısıtlı imkanlara ve okul hayatlarındaki başarısızlıklara rağmen ileriki yaşamlarında önemli konumlara gelerek ciddi başarılara imza atarlar. Ve yine genellikle iyi eğitim almış ancak bağımlı yetiştirilmiş çocuklarda bunların emri altında çalışırlar. Büyük komutanların, önemli devlet adamlarının, tanınmış bilim insanlarının bir çoğunun çocukluklarına bakıldığında kısıtlı yaşam şartları içerisinde büyümeleri ve zorlu bir çocukluktan geçmeleri tesadüf değildir. Ne var ki bu insanlar küçük yaşlarda sırtlarına binen yükün verdiği sorumluluk duyguları ile bağımsız hareket edebilecekleri zihinsel yazılımları kazanmışlardır.
J.F. Masterson, terk depresyonu ile ilgili olarak şunu söylemektedir:  “Anne çocuğuna sağladığı duygusal yakıtı keserse (yaşam enerjisi, libidinal enerji…) çocuk terk depresyonu yaşar.” Bir organını veya uzvunu kaybeden birey ne kadar acı hissederse, terk depresyonu yaşayan bebek de o düzeyde bir acı hisseder.”
 Bu acı çocuğun ruh dünyasında öyle derin bir iz bırakır ki yaşamı boyunca ne zaman herhangi bir nesneden ayrılık durumu yaşasa o acıyı hisseder. Bu ayrılık durumlarına iş değişikliği, memleket değişikliği, aile bireylerinden birinin kaybı, sevgili tarafından terkedilme gibi çok sayıda örnek verilebilir. Çocukluğunda terk depresyonu yaşamış bireylerin bu tarz ayrılıklara ve travmalara verdiği tepkiler çok daha yoğun ve acı doludur.
 
Halk arasında “aşk acısı, kara sevda” gibi kavramlarla tarif edilen durumların bazı bireylerde  depresyon, panik atak, anksiyete ve hatta psikotik tablolara dönüşmesinin kökeninde, bebeğin ruhsal yapısı oluşurken yaşamının ilk yıllarında yaşadığı bu “terk depresyonu” vardır.
 
          Mustafa GÖDEŞ
            Klinik Psikolog