loader
Yükleniyor...

Borderline (Sınır) Kişilik Bozukluğunun Terapisi

Borderline (Sınır) Kişilik Bozukluğunun Terapisi            Borderline kişilik bozukluğu, dünya genelinde çok yaygın görülen bir psikolojik problemdir. Buna rağmen son yıllara kadar ruh sağlığı çalışanları tarafından fazla ilgi görmemiş ve teşhislerde yeterince dikkate alınmamıştır.  Bunun en önemli nedeni, bir zamanlar psikiyatri camiasının kişilik bozukluklarının tedavi edilemeyeceğine dair önyargılı bakış açısıdır. Ne var ki psikoterapi alanında 1970’ li yıllardan sonra yapılan çalışmalar kişilik bozukluklarının tedavi edilebileceğini bize göstermiştir. O tarihlerden bu güne psikoterapi dünyasında pek çok gelişme olmuş, yeni yaklaşımlar ve terapi ekolleri doğmuştur. Fakat bu yeni gelişmelere yeterince ilgi göstermeyen az sayıdaki kimi ruh sağlığı çalışanlarının  kişilik bozukluklarının tedavi edilemeyeceğine dair önyargılı bakış açısı halen devam etmektedir. Özellikle psikiyatri kliniklerinde ilaç tedavisi uygulanarak semptomları yatıştırılan borderline bireylerin, bir süre sonra şikayetlerinin tekrar nüksetmesi bu önyargıyı güçlendirmektedir. Çünkü dünyada kişiliği değiştirebilecek bir ilaç henüz geliştirilememiştir (Masterson, 2013).
 
 İşte bu sebeple borderline kişilik bozukluğunun tedavisinde kullanılan esas yöntem psikoterapidir. Kişilik bozukluklarının psikoterapisi ağırlıklı olarak özel enstitüler tarafından yıllar süren eğitimlerle uzmanlara öğretilir. Bu yüzden özellikle ülkemizde mevcut ruh sağlığı çalışanlarının az bir kısmının kişilik bozuklukları psikoterapisinde yeterli olduğu, ancak her geçen yıl bu alanda yetişen uzman sayısının arttığı bilinmektedir .
 
Peki nedir bu borderline kişilik bozukluğu?
 
Literatürde geçen belirtilerini  sıralamadan önce anlaşılabilir olması açısından konuyu bir metaforla izah etmek  faydalı olacaktır. Borderline kişilik bozukluğu olan bireyin ruh dünyasının ortadan ikiye bölünmüş olduğunu düşünelim. Bu bölünmüş ruhsal yapının bir tarafında cennet, bir tarafında cehennem olsun. Bireyin sürekli olarak bu cennet ve cehennem arasında gidip gelmesi borderline kişilik bozukluğunun temel özelliğidir. Bir gün bakarsınız dünyanın en mutlu insanıdır;  şiirler yazar, övgüler düzer, gülücükler saçar. Yani cennettedir.  Ertesi gün dünyanın en mutsuz insanıdır; terkedilmiştir, intiharın eşiğine gelmiştir,  öfke ve nefret doludur.  Yani cehennemdedir. Sürekli cennet ve cehennem arasında gidip gelmesi, cennette daha fazla kalmak ve cehenneme düşmemek için kullandığı ilkel savunma mekanizmaları, borderline kişilik bozukluğunun temel özelliklerindendir. Bu ilkel savuma mekanizmalarından en çok dikkat çekenler “bölme, yapışma, eyleme vurma, ve yansıtmalı özdeşimdir.


1- Bölme (Splitting):
Bölme ilkel savunma mekanizmalarının en önemlisidir. Bireyin  kişilik gelişimi ve kendilik algısı (ruhsal ve bedensel açıdan kendisini nasıl algıladığı) 0-6 yaş arasında oluşur. Özellikle ilk 3 yaşta annenin bebeğe karşı olan tutum ve davranışları kendilik algısının oluşumunda fevkalade önemlidir. Bu dönemde annenin bebeğe karşı ilgisi, alakası, şefkati bebekte hoşnutluk duygusu yaratarak  iyi kendiliğin oluşmasını sağlar. Ancak annenin davranışları her zaman olumlu değildir. Ruhsal yapısındaki tutarsızlıklar ve olumsuz yaşam koşulları nedeniyle bazı anneler aynı olay karşısında farklı duygusal ve davranışsal tepkiler verirler. Örneğin oyuncaklarıyla oynayan çocuğuna sevgiyle davranan anne, ertesi gün aynı oyuncakları dağıttığı bahanesiyle kızabilir. Böyle bir durumda analiz-sentez yeteneği henüz gelişmemiş olan çocuk, oyuncak oynamanın iyi mi yoksa kötü mü olduğunu anlamlandıramaz.  Bu noktada bölme dediğimiz savunma mekanizması oluşmaya başlar. Bölme mekanizması aynı nesne tarafından  iletilen negatif ve pozitif duygu yükünün bebek tarafından ayrı tutularak bunun tek bir birey değil, iki ayrı birey tarafından yapıldığı kanaatinin oluşmasıdır. Artık bebek için iki anne vardır: iyi anne ve kötü anne. İyi anne geldiğinde bebekteki iyi kendilik aktif olup kendini mutlu ve değerli hissederken, kötü anne geldiğinde kendini değersiz ve negatif algılar. Bebeğin zihinsel potansiyeli iyi ve kötü kendiliği bir arada tutabilecek kapasiteye sahip değildir. Bu nedenle zihni iyi ve kötü kendiliği birbirinden ayırarak arada bir sınır (borderline) oluşturur. Bu sisteme bölme mekanizması denir. Bu noktadan sonra çocuk iyi ve kötü arasında gidip gelmeye başlar. Bu salınım zaman içerisinde beyindeki nöronal sistemleri etkileyerek bir nevi alışkanlığa dönüşür. Artık dakikalar içerisinde bile iyi ve kötü arasında gidip gelen bir ruhsal yapının temelleri atılmış demektir. Kişilik bozuklukları ile çalışan uzmanlar terapiye gelen bu bireylerdeki bölme mekanizmasını kolaylıkla fark ederler. Örneğin kötü bir olayı ağlayarak anlatan danışan birkaç dakika içerisinde kahkaha atarak iyi bir anıdan bahsetmeye başlar. Bu durumun çok sık yaşanması bölmenin önemli bir göstergesidir. Bölmeye dair başka pek çok örnek verilebilir. Mesela bu bireylerin beden dili ile söyledikleri arasındaki tutarsızlık (negatif  bir olayı gülümseyerek anlatma gibi) sıklıkla gözlemlenir. Olaylara, kişilere ve kendine dair algısı çok kısa süre içerisinde değişir. Beş dakika önce şiddet karşıtı olduğunu anlatırken, başka bir konuya geçildiğinde trafikte tartıştığı kişiyi nasıl tartakladığını keyif alarak anlatabilir…
 
Normal gelişim sürecinde beş yaşlarına doğru bölme mekanizması yavaş yavaş birleşmeye, sınır kaybolmaya başlar. Çocuğun  iyi ve kötüye dair algısı annenin şahsında birleşir, entegre olur. Çocuk, annenin davranışlarının sebeplerini algılayarak yorumlayabilecek olgunluğa erişir. Ancak bölme mekanizmasının kapanması her zaman tam olarak gerçekleşmeyebilir. Bunda en önemli faktör çocuğa ilk bakım verenin (bu genelde annedir) tutarsız ruhsal yapısı ve kendi içsel problemlerini çocuğuna yansıtmasıdır. Böyle olduğunda gelişimsel duraklamaya uğrayan ruhsal yapı ergenlik yıllarından sonra borderline kişilik bozukluğu ile karşımıza çıkar.


2-Yapışma:
Bölme mekanizmasının oluşumunda bir diğer önemli etken de çocuğun bireyselleşmesinin engellenmesidir. Doğumundan itibaren anneye bağımlı olan çocuk büyüdükçe annesinden ayrışmak, kendi kararları doğrultusunda hareket etmek ister. Bu kararlar makul ve mantıklı ölçülerde ise aile tarafından desteklenmelidir. Ne var ki özellikle bizim gibi Ortadoğu kültürlerinde bu bireyselleşme çabaları aileler tarafından çok destek görmez. Örneğin on yaşına gelmesine rağmen annesi tarafından banyo yaptırılan, kıyafetleri giydirilen, yemeği yedirilen çocukların büyüdüklerinde kiminle evlenecekleri, nerede yaşayacakları, kaç çocuk yapacakları gibi konulara yine aileler karar verir. Aksi taktirde (kendi kararı doğrultusunda hareket etmek isterse) bu çocuklar ailenin ilgi ve sevgisini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Bir taraftan kendi kararları doğrultusunda hareket ederek bireyselleşmek isterken, bir taraftan bu sevgiyi kaybetme tehlikesi bireyin arafta, yani sınırda kalmasına neden olur. Bu yüzdendir ki borderline (sınırda) bireyler yaşamlarının ilerleyen yıllarında hayatlarına giren kişileri ne tam sevebilirler, ne de onlardan ayrılabilirler. Amerikalılar bu ruhsal durumu şu cümleyle özetlemiştir: “Senden nefret ediyorum, ne olur beni terk etme!”
 
Borderline bireyler için en önemli şey sevgi ihtiyacı, dolayısıyla ilişkide olacakları birisinin varlığıdır.  Bu yüzden terapiye geliş nedenleri neredeyse her zaman ilişki problemi üzerinedir. Çoğu zaman ana tema terkedilme veya ayrılık acısıdır. Partnerlerine yapışarak onları boğarlar. Kimi zaman da kendilerine yapışacak bir partner bulurlar. Ancak bu kez de kendileri boğulmaktan şikayet ederler. Yani burada da bir araf durumu söz konusudur.
 

3- Eyleme Vurmalar:
Eyleme vurma, bireyin ruhunda hissettiği acıyı hafifletebilmek amacıyla başvurduğu yollardır. Alkol, uyuşturucu, rastgele cinsel ilişki, aşırı yeme, aşırı ibadet, aşırı çalışma, en çok bilinen eyleme vurma yöntemleridir. Borderline bireyler cennette (iyi kendilikte) daha fazla kalabilmek için bu eyleme vurmaları o kadar sık kullanırlar ki zamanla aile ve çevre ilişkileri bozulmaya başlar. Eyleme vurmanın türü kişinin ruhsal olgunluk seviyesine ve içinde yaşadığı kültüre göre değişebilir.

4-Yansıtmalı Özdeşim:
Yansıtmalı özdeşimi şu şekilde açıklayabiliriz: Kötü duygular içindeki birey bu duygularını göstermek istemez. Göstermek istemediği bu duygular tahammül edilemez hale geldiğinde bunları bir başkası üzerinde görmek ister. Bunun içinde karşısındaki insanı kışkırtır. Kışkırttığı kişi onun yerine bu duyguları hissedip davranışa döktüğünde birey rahatlar. Örneğin borderline birey, sevgilisi ile buluşup sinemaya gitmek ister. Ancak filim başladıktan 20 dakika sonra gecikerek geldiğinde sevgilisinin yüzünde küskünlük ve kızgınlık duygularını görür. Bunu gördüğü anda bilinçdışı rahatlar, çünkü kötü duygularını sevgilisine yükleyebilmiştir. Hele ki karşısındaki kişi kendisine bağırıp çağırdıysa mağdur ve mazlum olmanın hazzıyla partnerine küser. Bu şekilde partneri binbir özürle peşinden koştuğunda sevildiğini hisseder. Bu patolojik döngü zamanla her iki tarafı da yıpratır.
  
SINIR KİŞİLİK BOZUKLUĞUNUN KLİNİK ÖZELLİKLERİ NELERDİR?
 
Borderline  kişilik bozukluğunun temel klinik özellikleri, değişken bir kimlik, duygulanımda hızlı değişkenlik, yüceltme ile değersizleştirme uçları arasında salınan yoğun insan ilişkileridir. Sınır kişilikli bireyler sürekli olarak bir uçtaki öldürücü hiddet ve özkıyımcı umutsuzluk ile diğer uçtaki tapınma derecesinde hayranlık ve kendini beğenmişlik arasında gider gelirler. Eyleme vurmaya (seks, uyuşturucu, alkol, aşırı yeme…) ve dürtüsel hareket etmeye yatkındırlar. Bütüncül bir kendilik duyumları yoktur (1).
 
Kendilik algıları tutarsızdır ve değersizlik duyguları ile çevresindekileri küçümseyen üstünlük duyguları arasında gider gelirler. Alçakgönüllülükleri yoktur, kibir ve bildiğini okumadan oluşan bir yapıları vardır. Belirsiz ve birbiriyle çelişen yaşam hedefleri, kırılgan cinsel kimlikleri ve dehşetli bir boşluk duygusuna yatkınlıkları vardır.
 
İnsani ilişkileri yoğundur. İnsanlara yapışırlar ve oldukça bağımlı görünürler. Aynı zamanda, diğer insanların ayrı bir birey olarak varlığını ve bağımsız güdülenmelerini doğru bir biçimde kavrayamazlar. İlişkilerde sömürücüdürler. Yaşamlarına yakından bakılınca düzensiz bir eğitim yaşamları olduğu ve sıklıkla yer değiştirdikleri görülebilir. Karşı cinsle olan ilişkilerinde sürekli terk edilme korkusu yaşarlar ve kimi zaman terk edilmemek için terk ederler. Yine partnerlerinde uzak kaldıklarında boşluk hissi yaşarlarken, partnerleri ile birlikte olduklarında boğulma hissi yaşarlar.
 
Borderline bireyler aşk ve cinsellik alanlarında çelişkiler sergilerler. Sık ve yoğun baştan çıkarma eylemlerine yatkındırlar ve çoğunlukla rasgele cinsel ilişki kurarlar. Aşkları çok kısa sürede sonlanır ve tek eşli ilişkilerde cinsel ilgilerini sürdüremezler. Cinsel sapkınlıklara eğilimleri vardır. Karşı cinsle derin ve sürekli yakın ilişki kurmada beceriksizdirler. Ahlaki değerleri çelişkilerle doludur. Karizmatik ve narsisistik yapılara karşı ilgi duyarlar. Yaptıkları şeyden çabucak pişman olabilirler. Her şeyi siyah ve beyaz olarak görürler (1).
 
Sınır kişilikteki bireyler yalnız başına bir eylemde bulunmayı pek tercih etmezler. Alışveriş, eylenme, çalışma gibi pek çok aktivitede yanlarında birilerinin bulunmasını isterler. Kendi başlarına bir lokantaya gidip yemek yemek  onlar için sıkıntı verici bir eylem olabilirken, basit bir kıyafet alacaklarında bile etrafındaki kişilerin onayına ihtiyaç duyabilirler.
 
Yukarıdaki belirtiler borderline kişiliğin genel geçer özellikleri olup, bu belirtilerin türleri ve görülme sıklıkları kişiden kişiye ve bireyin içerisinde bulunduğu toplumun kültürel kodlarına göre  değişebilir. Örneğin metropolde yaşayan borderline  bireylerde seks ve uyuşturucu gibi eyleme vurumlar daha sık gözlenirken, kırsal kesimlerdeki borderline bireylerde aşırı ibadet gibi eyleme vurumlar ve konversif bozukluklar daha sık görülebilmektedir.
 
GÖRÜLME SIKLIĞI VE TEDAVİ SÜRESİ:
 
Genel toplumda görülme sıklığı % 2 olarak bildirilmiştir.
Ancak bu alanda çalışan çoğu klinisyen gibi ben de klinik gözlemlerime dayanarak bu oranın çok daha yukarılarda olduğunu müşahede etmekteyim. Literatürde oranın bu kadar düşük bir şekilde verilmesi muhtemelen çalışmaların ağır vakalar üzerinde yoğunlaşması, terapiye başvurma oranları ve kültüre özgü bir takım nedenlerle ilgilidir. Cinsiyet açısından değerlendirildiğinde kadınlarda görülme oranı erkeklere göre 3 kat daha fazladır. Yapılan araştırmalarda borderline kişilik bozukluğu teşhisi konulan bireylerin %75 inin kadın olduğu gözlemlenmiştir (2).
 
Başta da belirtildiği gibi borderline kişilik bozukluğunun tedavisi psikoterapidir. Ancak psikoterapi sırasında danışanın regrese olması, psikotik düzleme geçmesi gibi olağanüstü durumlarda psikiyatrist kontrolünde ilaç desteği alınabilir. Psikoterapi uygulanan borderline hastalarda iyileşme süresinin ortalama 2-5 yıl arasında değiştiği gözlemlenmiştir.
 
TERAPİ SÜRECİ:
 
Borderline kişilik bozukluğunun oluşumunda “Bölme mekanizmasının” etkili olduğunu belirtmiştik. Bu açıdan bakıldığı zaman borderline terapisi bölme mekanizmasının tamiri sayesinde gerçekleşir. Bölme mekanizmasının tedavi edilmesinde dinamik psikoterapilerdeki yöntem ve teknikler kullanılır. Fikir vermesi açısından bu tekniklerden birkaçını kısaca izah etmekte fayda vardır. 

  • Danışanın Aktarımı ve Buna Karşılık Terapistin Nötr Duruşu:
Borderline birey terapiye başladıktan bir süre sonra terapisti ile arasında aktarım oluşur. Yani çocukluğunda ebeveynlerine duyduğu öfkeyi, nefreti, sevgiyi, coşkuyu günlük olaylar üzerinden terapiste yansıtır. Mesela seansa gelir ve  terapisti övmeye başlar. “Siz dünyanın en iyi terapistisiniz, sizin gibi bir terapist bulduğum için çok şanslıyım.”
 Ertesi hafta geldiğinde, bu kez bölmenin diğer tarafındadır, terapiste hakaret eder: “Sen ne kadar anlayışsız birisin,  nefret ediyorum,  zaten kaç seanstır geliyorum bir şey değişmiyor vs.”  İyileşme süreci ve terapiste düşen görev  tam da  bu noktada başlar. Terapist danışanın bu türlü aktarımlarına karşı  “nötr” olmalı, karşı aktarım duyguları olsa bile bunları eyleme dökmemelidir. Terapist danışanın övgüleri karşısında sevinerek böbürlenir veya yergileri karşısında moral bozukluğu yaşayarak savunmaya geçerse iyileşme süreci sekteye uğrar. İyileştirici olan şey danışanın yüklemeye çalıştığı duyguyu terapistin üzerine almadan durabilmesidir. Çünkü burada danışanın yaptığı yüceltme ve değersizleştirme gibi her türlü bilinçdışı manipülasyon, günlük hayatta insanlarla yaşadığı döngülerin seans odasına taşınmasıdır. Oysa ki danışanın ihtiyacı olan şey onun döngüsünü tekrarlamayacak (yansıtmalı özdeşimini pekiştirmeyecek)  yeni bir ilişki biçimidir. Aktarıma dair başka bir örnek de danışanın seans içerisindeki flörtöz tavırlarıyla ilgili (cinsel aktarım) verilebilir. Böyle bir durumda terapist baştan çıkarıcı mesajlara alet olmayarak cinsellik olmadan da duygusal ilişki kurulabileceğini danışana deneyimsel olarak öğretmiş olur. İlk defa karşısındaki kişinin cinsellik düşünmeden kendisine değer verdiğini görmesi danışan için sıra dışı bir deneyimdir. Psikoterapide aktarımın çalışılmasını en iyi “ipteki cambaz” metaforu izah eder.  İpin üzerinde yürüyen cambaz sağa – sola doğru salınım yaşar. İp ne kadar gevşekse  salınımın süresi ve şiddeti o ölçüde artar. Terapist, nötr duruşu  ile danışanın salınımını azaltan gergin bir ip gibi olmalıdır. Aktarım karşısında nötr duruş gerekli fakat yeterli değildir. Aktarımın profesyonelce yorumlanması ve gerekli noktalarda yüzleştirilmelerin yapılması müdahalenin bir başka önemli ayağıdır. 


  • Yorumlama ve Yüzleştirmeler:
Yorumlama ve yüzleştirmeler danışanın kullandığı ilkel savunma mekanizmaları üzerine yapılan terapötik müdahalelerdir. Örneğin bir seansta terapisti överken, başka bir seansta terapisti değersizleştiren danışana (bölme) şu şekilde bir yüzleştirme yapılabilir:
 
“Bir önceki seansta benim çok iyi bir terapist olduğumu söylüyordunuz. Ancak şimdi işe yaramayan bir terapist olduğumu söylüyorsunuz. Kafam karıştı. Acaba sizin zihninizde ben iyi bir terapist miyim? Kötü bir terapist mi?” Bu tarz yüzleştirmeler terapi süreci boyunca yüzlerce kez yapılır. Aynı bir ağacı kesmek için baltanın defalarca aynı yere vurulması gibi. Böylelikle zaman içinde bölme mekanizması kapanmaya, danışanın ruhundaki salınım azalmaya başlar.
 
Yorumlama ve yüzleştirmenin yapıldığı bir diğer alan ise danışanın bireyleşme çabaları ve eyleme vurmaları üzerinedir. Örneğin iş değiştirmek, taşınmak, aileden ayrılmak, kötü davranan sevgiliyi terk etmek gibi bir çok eylem bireyleşme çabasıdır. Ancak bu bireyleşme çabaları borderline bireyde terk depresyonu adı verilen bir duygu yaratır. Bu duygu bazen o kadar acı verici hale gelir ki kişi ancak eyleme vurma girişimleriyle kendini yatıştırır. Terapi süreci boyunca sıklıkla karşılaşılan bu durum danışanla beraber ayrıntılı bir şekilde yorumlanarak hissettiği duygular üzerine konuşulur.
 
Yorumlama ve yüzleştirmeler sadece güncel olaylar üzerinden değil geçmiş yaşam anıları ile ilgili olarak da yapılır. Bu sayede olumsuz çocukluk yaşantıları üzerine konuşularak  bireyin travmaları tamir edilir. Travmaların tamiri düzensiz duygulanımı olan borderline bireyin duygu durumunun düzenlenmesini sağlamakla birlikte duygularını kontrol edebilme becerisini (duygu regülasyon kapasitesi) artırır…
 
KAYNAKLAR:
1- Akhtar S.( 2009). Ağır Kişilik Bozukluklarının Tanı ve Sağaltımı İçin Başvuru Kitabı. (Çev. M. Alkan, C. Gürdal). Odağ Psikoterapi Yayınları, İzmir.
2- Masterson F. J. (2012). Kendilik Bozukluklarının Tedavisine Yeni Ufuklar (Çev. M. Yönten). Psikoterapi Enstitüsü Yayınları, İstanbul.
3- Özakkaş T. (2013). Bütüncül Psikoterapi. Litera Yayıncılık, İstanbul.
 

Mustafa GÖDEŞ
 Klinik Psikolog