Ülkemizde ilkokul öğrencilerinden doçentlik sınavına girecek olan akademisyenlere kadar her eğitim kademesinden çok sayıda bireyin sınav kaygısı yaşadığı bilinen bir gerçektir. Cümlenin başında “ülkemizde” kelimesini özelikle vurguladım ki sınav kaygısı yaşayan bireylerin yoğunluğu ülkelere ve kültürlere göre farklılık göstermektedir.
Bunun en büyük nedenlerinden biri, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde bireylerin sahip oldukları mesleklere göre saygınlık görmeleridir. Örneğin kimi batı ülkelerinde sosyal ortamlarda insanlar konusu geçmedikçe kolay kolay mesleklerinden bahsetmezler. Bizim kültürümüzde ise iki kişi birbiriyle tanışırken isimlerinden sonra mesleklerini söylerler. Oysa ki günümüz dünyasında bireylerin ne iş yaptıklarından ziyade yaptıkları işi severek yapıp yapmadıkları ve o işte ne kadar başarılı oldukları daha önemli hale gelmiştir.
Ancak bireylerdeki sınav kaygısının en önemli nedeni olan kimi anne-babalar bu durumu göz ardı ettiklerinden kendi gerçekleştiremedikleri mesleki hayallerini çocukları üzerinden gerçekleştirmeye çalışmakta, ya da çocuklarının sahip oldukları meslekler üzerinden saygınlık kazanmak istemektedirler. Kimi zamanda kendi geçmişlerinde yaşadıkları maddi zorlukları çocuklarının da yaşamasından korkmakta, ancak bu korkuyu abartılı bir biçimde çocuklarına yüklemektedirler. Bu durum sadece sınav kaygısına sebep olmakla kalmayıp, hayatları boyunca sevmedikleri işi yapmak zorunda kalan mutsuz bireylerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Çünkü özellikle üniversite sınavına girecek kimi gençler aileleri tarafından başarısız olarak değerlendirilmekten o kadar çok korkmaktadırlar ki “üniversiteyi kazanamadın” cümlesini duymaktansa puanlarının yettiği herhangi bir bölümü seçmek zorunda kalmaktadırlar.
Burada belirtildiği üzere sınav kaygısının en önemli nedenlerinin başında ebeveynler gelmektedir. Çünkü insan zihni korku, kaygı gibi duyguları çoğu zaman “sosyal referanslama” yöntemi ile öğrenir. Örneğin iki yaşında bir çocuğun ev içerisinde yürürken ayağının takılıp hafifçe düştüğünü hayal edelim. İlk önce anne-babasının yüzüne bakacaktır. Eğer onların yüzünde sakinlik ve dinginlik görürse kendisini daha kolay yatıştıracak, ebeveynlerinin telaşlandığını görürse ağlamaya başlayacaktır. Dolayısıyla biz kaygıyı ve kaygı karşısında kendimizi yatıştırabilmeyi ebeveynlerimizden öğreniriz.
Bu bilinen durum uzmanlar tarafından sınav kaygısı yaşayan bireylerin ailelerine anlatıldığında kimi ebeveynlerin şu şekilde bir savunmaya geçtikleri görülür: “Hocam, biz çocuğumuzu akademik başarısı konusunda kesinlikle eleştirmeyiz”. Bu söz görünürde doğrudur. Fakat ebeveynlerin bu olumlu davranışlarının arkasında her zaman samimi duygu ve düşünceler yoktur. Bununla ilgili bir örnek verecek olursak, ailesi tarafından sözlü olarak eleştirilmeyen ancak yine de yoğun sınav kaygısı yaşayan bir üniversite hazırlık öğrencisi şunları ifade etmektedir:
“Ailem denemelerden düşük puan aldığımda hiçbir zaman beni eleştirmez. Ancak düşük puan aldığım zaman evde annemin ve babamın keyfinin kaçtığını hissederim. O gün birbirleri ile çok konuşmazlar. Evde negatif bir hava hâkim olur. İlerleyen günlerde bana whatsapp’ tan başarı ve motivasyon videoları atarlar. Ancak ne zaman yüksek bir puan alsam evde herkesin enerjisi yükselir. Babam televizyon izlerken en saçma esprilere bile kahkaha atar. O gün sevdiğim yemekler yapılır. Annemin mutfakta salata yaparken bıçağı tahtaya vuruşundaki ritmin coşkusunun bile değiştiğini hissederim. Babam ertesi istediğim alışverişi yapmam için kredi kartını verir… Dolayısıyla bütün bunlar ailemin mutluluğunun benim sınavdan aldığım puanla alakalı olduğunu hissettirir ve kaygılarım yoğunlaşır.”
Bu örnekten yola çıkarak bir öğrencinin yaşadığı sınav kaygısında sadece ebeveynlerinin davranışlarının değil, bu davranışların arkasındaki gerçek duygu ve düşüncelerin daha etkili olduğunu söyleyebiliriz.
Sınav kaygısının nasıl yenilebileceği konusuna gelecek olursak öncelikle kaygıyı hafif, orta ve ağır olmak üzere üç kategoride değerlendirmek gerekir. Herhangi bir konuda başarı sağlamak için hafif düzeyde kaygı hissetmek beklenilen ve olumlu bir durumdur. Çünkü hafif düzeydeki kaygı zihni uyanık tutar, motivasyonu ve verimi artırır. Ancak bu kaygı düzeyinin belli bir sınırı aşması neticesinde dikkat, konsantrasyon, motivasyon, hafıza ve performansta bozulmalar meydana gelir. Daha ileri durumlarda ise bayılmalar ve psikolojik nedenlere bağlı birtakım hastalıklar ortaya çıkabileceği gibi, kişinin normal şartlar altındaki performansının çok büyük bir kısmı bloke olabilir. Ağır düzeyde sınav kaygısı yaşayan bireylerin mutlaka psikolojik destek almaları hem bedensel hem ruhsal sağlıkları açısından bir gerekliliktir. Bu bağlamda yoğun sınav kaygısı yaşayan bireylerin çevresindeki kişilerin şu konulara dikkat etmeleri kaygının kontrol edilebilmesi açısından faydalı olacaktır.